OBEZİTE NEDİR?
Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır.

OBEZİTE NEDİR?

Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da obezite, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır.

Günümüzde obezite çocuklardan yaşlılara kadar herkeste görülmektedir ve obezite hastalarının sayıları her geçen gün artmaktadır. Teknolojinin ilerlemesi, iş yoğunluğunun ve stresin artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesi gibi birçok neden toplumdaki obez kişilerin sayılarının artmasına neden olmaktadır.

Kişinin tıbben obez olup olmadığının belirlenmesi adına çeşitli hesaplama yöntemleri kullanılsa da, vücuttaki yağ oranının ölçümünde en yaygın olarak kullanılan belirleme yöntemi “Vücut Kitle Endeksi”(VKİ) ya da İngilizce tanımla Body Mass Index (BMI) dir. Vücut kitle endeksini hesaplamak için kişinin kilosunun, boyunun karesine bölünmesi gerekir. Bu işlemden çıkan sonuç kişinin kilosunun tıbben ne anlama geldiği konusunda bilgi vermektedir.

Amerikan Sağlık Enstitüsü’ne göre VKİ;

  • 20 – 24.9 ise normal
  • 25 – 29.9 ise fazla kilolu
  • 30 – 34.9 ise obez
  • 35 – 39.5 ise ağır obez
  • 40 – 49.9 ise aşırı (morbid) obez
  • 50 ve üzeri ise süper obez diye kabul edilmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2014’ teki açıkladığı verilere göre; ülkemizde obez bireylerin oranı %20’dir.(Bu oran 2003 de %12 – 2008 de %15,8 – 2010 da %16,9 – 2012 de %17,2 dir). Cinsiyet yönünden bakıldığında ise; kadınların %24,5’i obez, %29,3’ü ise fazla kiloludur. Erkeklerde ise bu oranlar sırasıyla, %15,3 ve %38,2’dir.

OBEZİTE NEDENLERİ VE RİSK FAKTÖRLERİ

Obeziteye neden olan etmenler tam olarak açıklanamamakla birlikte aşırı ve yanlış beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği obezitenin en önemli nedenleri olarak kabul edilmektedir. Bu faktörlerin yanı sıra genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiri ile ilişkili olarak obezite oluşumuna neden olmaktadır.

Sürekli olarak Yüksek Kalorili Yiyecekleri Tercih Etmek

Kalori, gıdaların ne kadar enerji değerine sahip olduğunu gösteren ölçü birimidir. Ortalama seviyede fiziksel aktivite içinde olan kişinin sağlıklı bir şekilde kilo vermesi için günde yaklaşık 2.500 kalori alması gerekmektedir. Diğer yandan, ortalama fiziksel aktivite içinde olan bir kadının günde yaklaşık 2.000 kaloriye ihtiyacı bulunmaktadır. Kalori yakma açısından kadınlar ve erkeklerin vücutları farklılıklar gösterebilmektedir.

Bu kalori miktarı yüksek gibi görünebilmektedir, ancak belirli yiyecek türleri ile bu kaloriye ulaşmak oldukça kolaydır. Örneğin, bir hamburger, patates kızartması ya da milkshake ile tek öğünde bütün bu kaloriyi almak mümkündür.

Obezitenin başlamasına yol açan durum ise, birçok insanın fiziksel olarak aktif olmamasına rağmen gün içinde bu hesaplanan kalorilerden çok daha fazlasını almasıdır. Enerji olarak tüketilmeyen bu kaloriler vücutta yağ olarak depolanmaktadır.

Yanlış Beslenme

Obezite kısa sürede oluşan bir sağlık sorunu değildir. Genellikle yanlış beslenme nedeniyle zaman içinde oluşmaktadır. Zayıf bir beslenme ve yanlış yaşam tarzı seçimlerinin bir sonucu olarak kademeli bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Çok fazla kalori tüketmek: Yağ ve şeker açısından yüksek gıdaları, çok miktarda işlenmiş gıdaları veya fast food olarak tabir edilen yiyecekleri yemeyi tercih etmek değerinden fazla kalori almaya yol açmaktadır.

Çok fazla alkol içmek: Alkol çok fazla kalori içermektedir, bu nedenle de, çok fazla alkol tüketen insanların kilo problemi de olmaktadır.

Çok fazla yemek: Tek öğünde çok fazla yemek veya öğün sonrası yağ ve şeker açısından yüksek olan tatlı yiyecekleri tüketmek gereksiz kalori alınımına yol açmaktadır. (4)

İhtiyaç duyulandan daha büyük porsiyon yemek: Büyük tabaklarda yemek yemek kişiyi daha fazla yemeye teşvik edebilmektedir. Herkesin büyük porsiyonlarla yemek yediği bir ailede büyümek çoğu zaman buna yol açabilmektedir.

Çok fazla şekerli içecek içmek: Şekerli gazoz, kola, alkolsüz içecekler ve meyve suları da dâhil pek çok içecek gereksiz kalori alımına yol açmaktadır.

İyi hissetmek için yemek: Depresyon ya da benzeri ruhsal bir durum nedeniyle yemek yedikçe iyi hissetmek, bu nedenle de, sürekli yemek yemek ihtiyaç duyulandan fazla kalorinin alınmasına neden olmaktadır.

Sağlıksız beslenme alışkanlıkları genellikle ailede başlayan alışkanlıklarla şekillenmektedir.

Fiziksel Aktivite Eksikliği

Vücut için her açıdan faydalı ve gerekli olan fiziksel aktivite eksikliği, obeziteye yol açan oldukça önemli bir nedendir. Çoğu insan, iş nedeniyle günün büyük bölümünü bir masada oturup çalışarak geçirmektedir. İş dışı zamanlarda da yürümek veya bisiklet sürmek yerine çoğu zaman araba kullanımı tercih edilmektedir.

Günümüzde çoğu insan yoğun iş saatleri nedeniyle, işten geri kalan zamanlarını evde TV izleyerek, internette gezinerek ya da bilgisayar oyunları oynayarak geçirmeyi tercih etmektedir. Nadiren de olsa, düzenli olarak spor yapmayı hayatlarının bir parçası haline getiren insanlarda bulunmaktadır. Ancak, hafif ya da orta seviye egzersizi bile hayatınıza dâhil etmiyorsanız, vücut yenilen gıdaları enerjiye döndüremeyecektir ve yine sonuç olarak, vücut bu kaloriyi yağ olarak depolayacaktır.

Genetik Faktörler

Obezitenin aileden geldiğine ya da kalıtsal olduğuna dair bazı fikirler bulunmaktadır. Ancak, obeziteye neden olabilen nadir genetik koşullar dışında, çoğu insanın kilo vermesine hiçbir engel bulunmamaktadır.

Aile bireylerinden gelen bazı genetik özelliklerin kilo vermeyi daha zor bir hale getirdiği doğru olabilir, ancak bu kilo vermenin imkansız olduğu anlamına gelmemektedir.

Birçok vakada, obezite çocukluktan başlayan ve kademeli olarak ilerleyen bir sağlık durumudur. Bunun nedeni, aileden edinilen kötü beslenme alışkanlıkları ve çevresel faktörlerdir.

Tıbbi Koşullar

Bazen obezitenin nedeni altta yatan başka bir tıbbi durum olabilmektedir. Obeziteye neden olabilecek bazı tıbbi koşullar şunlardır:

Hipotiroidi ya da tiroid yetmezliği: Tiroid bezinin metabolizmanın hızlı çalışmasına yardımcı olan hormonları yeteri kadar üretemediği bir durumdur.

Cushing sendromu: Steroid hormonlarının aşırı üretimine neden olan nadir bir bozukluktur.

Altta yatan tıbbi neden teşhis ve tedavi edildikten sonra kilo vermek için çoğu zaman bir engel oluşturmamaktadır.

OBEZİTE İLE GELİŞEN SAĞLIK SORUNLARI

Kilo fazlalığı ve obezite ile ilgili olan en büyük sağlık sorunları şunlar:

  • Tip 2 diyabet
  • Kalp damar hastalıkları ve hipertansiyon
  • Solunum sistemi hastalıkları (uyku apnesi sendromu)
  • Bazı kanser türleri
  • Osteoartrit
  • Psikolojik sorunlar
  • Yaşam kalitesinde düşme

Tip 2 diyabet

Obeziteyle en çok bağlantısı olan hastalık, Tip 2 diyabet (genelde yetişkinlikte ortaya çıkan ve kilo fazlalığı ile bağlantılı diyabet tipi) veya insüline bağlı olmayan diabet. Kilo fazlalığı ne kadar yüksekse Tip 2 Diyabete yakalanma riski de artar. Obez olan kadınlar, sağlıklı kadınlara kıyasla 12 kat daha fazla Tip 2 diyabete yakalanma riski taşırlar. Risk; özellikle ailesinde diyabet geçmişi olanlarda Vucut Kitle İndeksi’nin de artmasıyla yükselir, kilo vermeyle azalır.

Kalp Damar Hastalıkları ve Hipertansiyon

Obezite hipertansiyon ve yüksek kolesterol de dahil, birçok kalp damar hastalığı riskini artırır. Kadınlarda obezite, yaş ve tansiyondan sonra, kalp damar hastalıklarının tahmin edilmesinde en güçlü üçüncü faktördür.

Obez bir kadının kalp krizi riski aynı yaştaki zayıf bir kadına göre yaklaşık üç kat fazladır
Obez kişiler, kanda yüksek trigliseritler (kandaki yağ), düşük yoğunluklu LDL (“kötü kolesterol”) ve daha az yüksek yoğunluklu HDL (“iyi kolesterol”) sahip olmaya eğilimlidir. Böyle bir metabolizma profili yağın yüksek oranda göbek çevresinde yoğunlaştığı kişilerde koroner kalp hastalıkları riskinin artmasıyla ilişkilendirilir. Kilo kaybı ile trigliseritlerin seviyesinde belirgin oranda iyileşme sağlanır.

10 kg’lik ağırlık azalması, LDL kolesterol seviyelerinde %15 azalma ve HDL kolesterolde %8 artış sağlayabilir

Hipertansiyon (yüksek tansiyon) ile obezite arasındaki ilişkinin kanıtlanmış olmasının yanı sıra, obeziteden kaynaklanan hipertansiyonun Batı nüfusundaki oranı %30-65 olarak tahmin ediliyor. Tansiyon Beden Kitle İndeksi’nin artmasıyla yükselir.

Her 10 kg’lik ağırlık artışında tansiyon, 2-3 mmHg yükselir. Buna karşılık kilo kaybı, tansiyonda düşüş sağlar ve genellikle vücut ağırlığının %1 azalması tansiyonu 1-2 mmHg düşürür.

Fazla kilolu kişilerde hipertansiyonun görülme sıklığı fazla kilolu olmayanlara oranla yaklaşık üç kat fazladır.

Kanser

Obezite ve kanser arasındaki bağlantı daha az ilişkilendirilmiş olsa da, bazı araştırmalar fazla kilo ile özellikle hormona bağlı kanser türleri ve sindirim sistemi kanserleri gibi belirli kanser vakaları arasında bağlantı olduğunu tespit ediyor.

Obez kadınlarda göğüs, yumurtalık ve rahim ağzı kanseri ile endromatriyal kanserin arttığı kanıtlanırken, erkeklerde prostat kanseri ve rektal kanser riskinin arttığına dair bazı kanıtlar bulunmuştur. En belirgin ilişki, obezitenin hem erkek hem de kadınlarda riski neredeyse üç kat arttırdığı kolon kanserinde gözleniyor.

Osteoartrit

Diz gibi ağırlık taşıyan eklemlerdeki dejeneratif hastalıklar, obezitenin yaygın komplikasyonları arasında yer alır. Bunun nedeni olarak genellikle eklemlerdeki aşırı ağırlıktan kaynaklanan mekanik hasar olduğu düşünülüyor. Ayrıca obez kişilerde bel ağrıları da yaygın şekilde görülüyor.

Psikolojik Etkenler

Obezite birçok Avrupa ülkesinde, hem istenmeyen vücut görüntüsü, hem de karakter zaafı olarak düşünüldüğü için, son derece kınanan bir durumdur. Obez insanlar bu ayrımcılıkla baş etmek zorunda bırakılıyor
Kompulsif (önlenemeyen bir dürtüyle yapılan) aşırı yeme de obez insanlar arasında daha sık görülüyor. Bu yeme bozukluğuna sahip birçok kişinin geçmişinde hem aşırı yeme ve içme, hem de ağırlık dalgalanmaları bulunuyor.

OBEZİTE VE GRİP

Michigan Üniversitesi’nden epidemiyolog Aubree Gordon obeziteyle grip arasındaki ilişki konusunda 9 yıl önce çalışmaya başladı. Gordon, 2009 yılındaki grip salgını sırasında obez bireylerin daha büyük risk taşıdıklarının görüldüğünü söylüyor. Bununla birlikte araştırmalar obez kişilerin grip aşısından faydalanamadıklarına işaret ediyor.

Gordon’un Nikaragua Sağlık Bakanlığı’yla yaptığı işbirliği çerçevesinde 3 yıl süren araştırmada 320 evden toplam 1783 kişi üzerinde çalışma yapıldı. Araştırmacılar en az bir kişinin grip hastası olduğu evleri ziyaret ettiler. Uzmanlar iki hafta süresince birkaç günde bir örnekler alarak, hasta olan kişileri ve araştırmaya katılan diğer evlerdeki kişileri takip ettiler.

Gordon ve meslektaşları araştırma sonuçlarını incelediklerinde: Obez olan kişiler obez olmayanlara göre yüzde 42 oranında daha uzun süre grip mikrobunu yaymaya devam etti. Bu da fazladan ortalama 1,5 gün kadar bir süre daha virüsün yayılması anlamına geliyor.

Önceki araştırmalar da obez olan kişilerin daha yüksek kronik ateşle karşılaştıklarını ve bağışıklık sistemlerinin daha zayıf olduğunu ortaya koymuştu.

OBEZİTE VE BAĞIRSAK FLORASI (mikrobiyota)

İnsan vücudunda 100 trilyon hücre bulunduğu tahmin ediliyor. Bunun 10 katı kadar da yararlı bakterilerimiz var. Vücudun deri, ağız, vajina, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş bu bakterilere o bölgenin “florası”, yeni adıyla “mikrobiyota”sı deniyor. Bağırsaktaki mikrobiyota ise 2 kilo ağırlığında ve hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul ediliyor.

Bağırsak ‘mikrobiyota’sında en azından bin farklı türden bakteri bulunuyor. Bu bakteriler bebeğin dünyaya gelişinin üçüncü gününden itibaren oluşmaya başlıyor. Mide ve ince bağırsaklar tarafından sindirilemeyen besinlerin sindirimine yardım eden, B ve K vitaminlerinin yapımını sağlayan, hastalık yapabilecek bakterilerin yerleşmesine mani olan bu bakterilerin en önemli özelliği ise bağırsak duvarında bir bariyer vazifesi görmesi.

Sağlıklı bir insanda iyi/kötü bakteri oranı 80/20 olmalıdır.

Yapılan araştırmalarda antibiyotik alan hayvan deneylerinde aynı besini alan ve aynı ortamda yaşayan farelerde %42 daha fazla yağ kütlesine sahip olduğu görülmüş. Barsak florası bozulmuş hayvan ve insan deneklerde kilo alımının hızlandığı tespit edilmiş.

Peki Bağırsak florası kilomuzu nasıl etkiliyor?

Burada birkaç mekanizma var. İlki besinlerin emilimi ile ilgili ve barsak florası besinlerin değişiminden ve emiliminden sorumlu. Bozuk barsak floralı bireylerde yağ ve karbonhidrat emiliminin fazla olduğu gözlenir.

İkinci durum ise inflamasyon (iltihap oluşumu). Ancak bu bölgesel iltihaplı durumlarla karıştırılmamalı. Barsaktaki kötü bakterilerin artması ile vucudun genelinde oluşan bağışıklık hücrelerinin fazlalığı yağ depolanmasını artırmaktadır.

Üçüncü konu ise metobolik etmenler. Bozuk bir barsak florası insülin ve leptin salınımını bozabilir. İnsülin direnci oluşturur ve bu da tip 2 diabetle seyreden obeziteye neden olur. Leptin hormonu ise vücutta ne kadar yağ depolandığını veya depolanması gerektiğini beyne bildiren hormondur. Bir anlamda Açlık/Tokluk hormonudur. Leptin metabolizması bozulduğunda beyin ne kadar yemesi gerektiğine karar veremez ve kontrolsüz olarak yemek yeme durumu ortaya çıkar. Uygun Leptin seviyesi ile uzun süre tok kalabilir ve yağ yakımını artırabilirsiniz.

Sonuç olarak bozuk barsak florasına sahip bireylerin daha kilolu bireyler olduğunu söylemek hiç de zor değil. Ayrıca toplumda az beslenmelerine ve diyet yapmalarına rağmen kilo veremeyen bireylerin aslında tedavi edilmesi gerekli bir bozulmuş barsak florası sahip olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

OBEZİTE NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Temel anlamda obezite tedavisi medikal tedavi ve cerrahi tedavi olmak üzere ikiye ayrılır. Tıbbın bütün dallarında olduğu gibi koruyucu sağlık hizmetleri ve problem gelişmeden önce alınan tedbirler çok önemlidir. Lakin diyet, egzersiz ve ilaç tedavileri gibi klasik yöntemler obezite problemi yaşayan bireylerde bir çok faktörden dolayı çokta işe yaramamaktadır.

Araştırmacılar, barsak florasını düzelterek obezite ve insülin direnciyle mücadele etmenin mümkün olduğunu keşfetmiştir. Bu nedenle obezite tedavisinde öncelikli yapılması gereken bozulmuş olan barsak florasını sağlıklı bakteri oranını artıracak şekilde düzeltmektir. Bu noktada yapılması gereken ilk işlem, tamamen güvenilir bir yöntem olan BİYOREZONANS ile vucutta bulunan bakteri, mantar, virüs gibi mikropların ve metabolizmayı etkileyen toksin (vücuda zararlı zehir özellikli maddeler),ağır metallerin ve beslenmeye yön verecek allerjilerin tespiti ayrıntılı olarak yapılması dır. Gene aynı yöntemi kullanarak ve ek işlemlerle tüm zararlı madde ve mikropların vücuttan uzaklaştırılması , bozuk barsak florasının düzeltilmesi ve ek olarak yararlı bakterilerin (Probiyotik ve Prebiyotik) miktarını artırması obezite tedavisinin ilk basamağını oluşturur.

AKUPUNKTUR İLE OBEZİTE TEDAVİSİ

Akupunkturun zayıflamadaki etkileri 1. İştah ve acıkma hissini en aza indirir. Akupunktur beyindeki hipotalamus bölgesinde noradrenalin seviyesini düşürüp, seratonin yani mutluluk hormonunun seviyesini artırır. Bu şekilde yemeyerek de mutlu olmamızı sağlar. 2. Midede kazınma, yanma ve ekşimeyi önler. Kulaktan yapılan akupunktur, kulaktan mide ve bağırsaklara kadar uzanan sinir uçlarını uyararak mide asidini azaltır. Kontrol altına alınan mide asiditesi sayesinde , diyete bağlı olarak boşalan midede herhangi bir rahatsızlık olmaz. Keyifle diyet uygulanır. 3. Düşük kalorili beslenmeye bağlı olarak oluşan halsizlik ve bitkinliği önler. Tam tersi zinde olmamızı ve daha çok enerji vererek kolay kilo vermemizi sağlar. 4. Akupunktur uygulaması sırasında; vücutta seratonin ve endorfin hormonlarının seviyesi rtmaktadır. Bu da diyet yapan kişiye huzur verir. Böylece kişide istediği her şeyi yiyememekten dolayı oluşan stres ve gerginlik yaşanmaz. Sonuçta; kişi sakin ve huzurlu bir şekilde diyetine devam eder. 5. Metabolizma hızını düzenleyici rolü vardır. Akupunkturla tedavi gören kişinin metabolizma hızı arttığı için diğer kişilere göre, zorlanmadan daha kolay kilo verir. Bunların hepsi bir araya gelince kişinin kilo vermemesi için hiçbir sebep yoktur.

Akupunktur tedavisi haftada 1 veya 2 kez yapılır. Vereceğiniz kilo miktarı yaşa, cinsiyete, ilaç kullanımına göre değişir. Bu oran yaklaşık 2 ayda mevcut kilonuzun % 10-15 i kadardır. Uluslar arası standart haftada 0. 5-1 kg yani ayda 2-4 kg dır. Akupunkturda ayda 4-8 kg zayıflama normal kabul edilir. Sağlıklı ve kalıcı zayıflamak için kişi;hızlı kilo vermekten kaçınmalıdır. Tedaviyi maroton gibi değerlendirirsek , hızlı koşarak değil , tempolu ve standart koşarak marotonu tamamlayabiliriz. Hangi kiloda olursak olalım , hiçbir yan etkisi olmayan akupunktur tedavisi ile istediğimiz ideal kiloya ulaştıktan sonra, bu kiloyu koruma programına geçilir. Bunun için akupunktura 4-6 ay süreli ayda 1 veya 2 kez ile devam edilir. İdeal kilomuzu koruma esnasında diyet değil sağlıklı ve dengeli beslenme yapılır. Böylece kilolar sabitlenir ve formumuz korunmuş olur.
Akupunktur yöntemiyle zayıflamak isteyenlere başlangıç aşamasında haftada 2 kez uygulma yapılır. Daha sonra bu uygulama haftada bir kez uygulanarak sürdürülür. Toplamda 10-12 seans sonrası 1 kür olarak değerlendirilir ve 1 kür sonrasında ilk sene ayda 1 seans sonraki senelerde 2-3 ayda 1 seans hatırlatma akupunkturu ile kilo kontrolü devam ettirilir.

Günümüzde obezite hala, gereğinden fazla gıda tüketimi sonucu ortaya çıkan bir durum olarak görülüyor. Obezitenin kozmetik bir konu değil, tedavi edilmesi gereken ciddi bir hastalık olduğu bilinmiyor.
Sonuç olarak obezite; anormal veya aşırı yağ birikimi olarak tanımlanan, yan etkileri ile beraber düşünülünce sağlığa ciddi ölçüde zarar verebilen kronik bir hastalıktır.

DAHA FAZLA BİLGİ ALMAK İÇİN TIKLAYIN; Obezite Nedir, Obezite Nedenleri ve Testi

UYARI! www.sifahanemerkezi.com, www.ilacsiztedavimerkezi.com, www.recepcelik.com.tr internet sitelerinde yayınlanan yazı, kısmen resim ve videoların her türlü hakkı Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi’ne aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.

Önceki İçerikPanik atak nedir? Panik atak belirtileri nedirdir? Nasıl tedavi edilir?
Sonraki İçerikSedef Hastalığı nedir? Belirtileri ve tedavileri nelerdir?